Doğunun Eski Kütüphaneleri
Nuray Yıldız
Doğunun Eski Kütüphaneleri
Nuray Yıldız
https://www.zdergisi.istanbul/makale/dogunun-eski-kutuphaneleri-489
Günümüzde “kütüphane” anlamında kullanılan bibliothek kelimesinin aslı Eski Yunancadır ve genellikle Batı dünyasında yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Eski Yunancada bibliotheke şeklindeki bu kelimeyi Romalılar Latince kurallara uydurarak bibliotheca şeklinde kullandılar. Bu kelime iki ayrı kelimeden oluşur. İlki biblos veya byblos şeklinde olup yazı malzemesi olarak kullanılan papirüsün yapraklarının oluşmasını sağlayan, aynı bitkinin özüne denmekteydi.¹ Daha sonra çağın malzeme ve biçimine uygun bir kitap şekli olan papirüs rulosu için kullanılmıştır. Sonunda parşömen kodeksi de bu adı almıştır. İkinci kelime olan theke ise herhangi bir şeyi içine alıp saklayan veya koruyan nesne anlamına gelmekteydi. Sevillalı rahip Isidorus bunu VII. yüzyılda şöylece belirtmiştir: “Bibliotheca a Graeco nomen accepit, ab eo, quod ibi recondantur libri. Nam biblion librorum, theke repositio interpretandur”. Kütüphane kitapların saklandığı yer olarak Eski Yunanca bir isim aldı, çünkü biblion kitap, theke ise saklandığı yer anlamına geliyordu. Böylece biblion theke (Lat. librorum repositio) kitapların konulduğu yer olarak düşünülebilir. Kütüphaneyi ifade etmek için bazen apotheke ya da apothekai biblion şeklinde başka kelimeler de kullanılmıştır.2 Bibliotheke kelimesinin ilk zamanlar tek tek kitap kasalarını belirtmek için kullanıldığı iddia edilmektedir. Kelime değişmeden çoğul şeklinde kullanıldığı zaman, kütüphane binasını değil, depo ve kitapçı dükkanlarını ifade ediyordu.
Bu durum, kitapların ilkin topluca kitapçı dükkanlarında bir arada bulunmuş olması ile açıklanabilir. Kelimenin farklı anlamları ilk kez MÖ IV. yüzyıl ortalarında Genç Kratinos’un Hypobolimaios adlı eserinde belirtilmiş ve kelime y harfi ile bybliotheke olarak verilmiştir.3
Romalılar bibliotheca yanında libraria kelimesini de benimsemişlerdir. Bu kelime kitap anlamına gelen liber ile bağlantılıdır. Liber kelimesi şekilden çok yapıldığı malzemeyi belirtmiş olmalıdır. Çünkü ilk zamanlar kayın ağacı liber kelimesi ile ifade edilmiştir. Bu ilk devrelerde, hem yazı hem de kayın ağacı kutsaldı. Her ikisi için de aynı kelimelerin kullanılmış olması belki de yazı malzemesi olarak kayın ağacının kullanılmış olması ile ilgiliydi.4 Zamanla Klasik Latincede ve sonradan da Ortaçağ Latincesinde kitap rafl arı anlamında, çoğul halindeki armaria kelimesi kullanılmıştır. Roma İmparatorluğunun son zamanlarında ise, kütüphane kelimesinin karşılığı olarak cartularium benimsenmiştir.5
Kelimenin bugünkü anlamında kullanılması ilk kez İskenderiye Kütüphanesi için sözkonusu olmuştur. Burada he megale bibliotheke6 gibi tekil şekli yanında “kai ton an Aleksandreia bibliothekon ton prouste” olarak çoğul halinde kullanıldığını da görüyoruz.
Romalılarda hakimler mülkiyet davaları ile uğraşırken, miras bırakılan kütüphanenin, kitap kasalarını mı yoksa sadece kitapları mı amaçladığı konusunda tartışmışlar ve farklı yorumlara varmışlardır.8 Önceden yalnız özel mülkiyetteki kütüphaneler için kullanılan bibliotheke, sonradan Hellenistik devirle beraber kamusal kütüphaneler inşa edilmeye başlanınca, kendiliğinden, önce Yunanlılarda ve sonra da Romalılarda kütüphane binasını ifade etmeye başlamıştır. Örneğin Augustus ve onu izleyen imparatorlar kütüphaneler inşa etmişlerdir. Bibliotheke kelimesinin kütüphane yapısı için kullanıldığına ilişkin bilgiye, çoğul şekli ile Athenaios’da rastlıyoruz.9 Plinius da kelimeyi kütüphane için şu şekilde kullanmıştır: “Asinii Pollionis hoc Romae inventum, qui primus bibliothecam dicando ingenia hominum rem publicam fecit” (İnsanlığın düşünce ürünlerini Roma’da bir kütüphane yaptırarak ilk kez kamusallaştırdığı söylenilen Asinius Pollio’dur).10
Bibliotheke kelimesi zamanla ve çoğul halinde kitap koleksiyonlarını belirtmek için de kullanılır olmuştur. Pompeius Festus Latince sözlüğünde, bu kelimenin hem Yunanlılar ve hem de Romalılar tarafından kitap koleksiyonlarını belirtmek üzere kullanıldığını söylemektedir.11 Bu arada çok ciltli eserlere yani birden çok ciltten oluşan bir esere de Bibliotheke adının verildiğini biliyoruz. Örneğin, MÖ 50 yılında Sicilyalı Diodoros kırk kitaplık eserine Bibliotheke adını vermiştir. Bu bilgiyi Plinius bize şöylece aktarmaktadır: “Diodorum, graecorum scriptorem, historiam suam bibliotheken inscripsisse” (Diodorus, Yunan tarihi konusundaki kendi eserine bibliotheke adını verdi).12
Hıristiyanlığın Roma dünyasında yayılması sonunda bibliotheke kelimesi artık İncil için kullanılmaya başladı. Viyanalı Aziz Avitus’un da “utrimque bibliothecam” sözü ile Ahdiatik ve Ahdicedid’i amaçladığını biliyoruz.13 Daha sonraki devirlerde Hıristiyan yazarlar bu kelimeyi İncil için kullanmaya devam ederler.
Doğu’da özellikle Roma egemenliğindeki Mısır’da bibliotheke kelimesi ile resmî arşiv dosyaları, özel anlaşmalar ve arşiv depolarının belirtildiğini görüyoruz. Mısır’daki İsis Tapınağında bibliotheketou Nanaiou, tapınaktaki merkez arşivini ve MS 127’den sonra Hadrianus Tapınağındaki Andriane bibliotheke ise gene bu tapınaktaki arşivi belirtmek için kullanılmışlardır. Çeşitli zamanlarda bibliotheke kelimesi ile birlikte arkheion, arşiv anlamında kullanılmıştır.14 Augustus zamanında İmparatorluk içerisinde kadastro faaliyetlerinin gelişmesi üzerine taşrada kurulan arşiv depoları da demosia bibliotheke olarak adlandırılmaya başlanmıştır.15 Bibliotheke, bibliphylakion ile eş anlamlıdır ve arşiv karşılığında kullanılmıştır.16
Zamanla Hıristiyan kiliselerinde kitaplarla dosyalar birlikte konulmuş ve bunlara gitgide daha çok önem verilmiş ve bunun sonucunda da artık bibliotheca terimi yerini archivum veya scrinium’a bırakmıştır.
Eskidoğudaki arşiv ile kütüphane kavramları birbirinden pek ayrılmış değildir ve bilginlerce çeşitli tartışmalara konu olmuştur. Doküman koleksiyonları ve resmî belgeleri içine alan arşive karşılık, kütüphane daha çok insanların düşünce faaliyetlerinin ürünlerini kapsamıştır. Hem arşiv ve hem de kütüphane özellikle bu devre için ya özel veya saray ve tapınak gibi resmi bir kuruma bağlı olabiliyordu. Dicle, Fırat ve Nil nehirlerinin sağladığı uygun koşullar sonucunda yerleşik hayata geçilmesi ve kentleşme, iletişim ihtiyacını doğurmuş ve piktografik yazıya doğru adım atılmıştır. MÖ 3000- 2500 yıllarında Mezopotamya’da çivi ve Mısır’da hiyeroglif yazıları, piktografik yazının gelişmesi ile biçimlenmiş, gelişmiş ve yazılı belgelerin gittikçe artmasına neden olmuştur. Bu yazılı belgeler, artan ekonomik ve kültürel ilişkilerin sonucu olarak çoğalınca, onların korunup saklanmalarını gerektiren arşiv ve kütüphanelerin ortaya çıkması zorunlu olmuştur. Bu ilk belgeler devletlerarasındaki antlaşmalar, kanun ve buyrultular, yönetmelikler, yabancılara ilişkin kayıtlar, rahipler ve hukukla ilgili listelerdir. Bu kurumların belli başlılarından söz edelim.
MISIR KÜTÜPHANELERI
Eski devletlerin teokratik yapısına bağlı olarak, eski Mısır kütüphaneleri de tapınaklarda yer alıyordu. Kitapların konuları ise din ve onunla ilgili törenleri, ayrıca felsefe, tıp, kimya gibi bilimler ve siyasal nitelikteki devlet yazışmaları ile ilgiliydi. Bu devrede tapınaklar sosyal hayatın bütününü içine alıyordu. Her kutsal yerin bir kütüphane ve bir okulu vardı. Bunlara “tablet evi", “mühür evi” gibi adlar verilmişti. Papirüsün kullanılışı rahiplerin tekelinde idi. Bu kurumlar kütüphaneden çok arşiv niteliğindedirler. Kazılar sonucunda bu konuda bilgi edinilebilmiştir.
Bu konudaki en eski bilgi IV. Sülâleden (MÖ 2720-2560) olan Gizeh kralı Sepseskaf’a aittir. Bu kralla ilgili bir belgede “kral rahibi”, “kralın dostu” ve “kitaplar evinin kâtibi” unvanları aynı kişiye verilmiştir.17 Orta Krallık zamanında Amenemhat III (MÖ 1849- 1800) ve özellikle Amenemhat IV (MÖ 1800-1792) devrelerinde El-Amarna’da krallık sarayında bulunan Babil dilinde ve çivi yazısı ile yazılmış 370 kil tablet kazılar sonunda ortaya çıkartılmıştır. Bu belgeler, Küçük Asya, Mısır ve Mezopotamya arasındaki siyasal yazışmaları konu almaktadır. Sicilyalı Diodoros ise (1, 49), Yeni Krallık devrinde Thebe Kralı Ramses II (MÖ 1298-1232) ile aynı kişi olduğu söylenilen Kral Osymandyas’ın Ramasseum’u üzerindeki “Ruhun doktoru” yazısından söz eder. MÖ 1200 yıllarında bu yazı bir kütüphane üzerinde yer almıştı. Gerçekten de bu tapınakta bir odanın içi, yazının tanrısı olduğuna inanılan Thot ve Seshat’ın resimleri ile kaplanmış olarak bulunmuştur.18 Lepsius, Thebe’de, Ramses zamanında Miamun adlı baba ve oğul iki kütüphanecinin mezarlarının bulunmuş olduğundan söz eder. Bu meslek eski Mısır’da babadan oğula geçiyordu. Mısırlı tarihçi rahip Manethon’a göre, bütün kutsal kitapları yazanların tanrısı olan Thot burayı koruyordu. Ostanes ve Ysdnw de tapınak duvarlarında tasvir edilen tanrılar arasındaydı. Fransız arkeoloğu Mariette kazılar sonucunda Denderah Tapınağı Kütüphanesini çıkartmıştır, ancak burası çok harap durumdadır. Sonraları güney Mısır’da Edfu’da yapılan kazılar iyi korunmuş olan “Papirüs Evi”nin bulunmasını sağlamıştır. Duvarlardaki nişlerin küçük bir kütüphane düzenini hatırlattığı düşünülebilir. Girişin üzerinde kazılarak işlenmiş geniş bir palet ve iç kısmın duvarları üzerindeki metinlerde ise kâtiplerin kullandıkları ve mürekkebe batırılmak suretiyle yazı yazmaya yarayan uçlara benzer şekillerin sembolleri vardı.19 Bütün bu yazıların en önemlisi, duvarların üzerine asılan ve deriden büyük bir rulo üzerine yazılmış “kitapları içine alan kasaların listesi” adlı kitapların kataloğudur.20 Eserler 12 sandık (ilk katalog) ve 22 sandık (ikinci katalog) şeklinde ikiye ayrılmıştı. Her sandıkta kaç kitap olduğunu bilmiyoruz. Yalnız ikinci katalogda büyü konusunda eserler bulunmaktadır.
SÜMER KÜTÜPHANELERİ
Uruk, Ur, Nippur, Lagaş, Kiş gibi Sümer kentlerinde ortaya çıkartılan kil tabletler, bu çevrenin tarihi konusunda bize bilgi vermektedir. Onlarda da gene kent hayatının merkezi tapınaktır, okul burada bulunmaktadır. Bunlar daha çok din ve devlet adamlarının yararlandığı kütüphaneler idi. Ur ve Uruk’da astronomi gibi bilimsel metinler bulunmasına rağmen, bunlar tapınak arşivi niteliğindedir. Uruk’ta 6000 tablet bulunmuş ve bunlardan 250 tanesinin resmî belgeler dışındaki konuları içine aldığı anlaşılmıştır. Ayrıca tapınakla ilgili işlerin düzenlenmesi ve tarım alanlarının işletilmesi konusunda ekonomik nitelikte dokümanlar bulunmuştur. Bazı metinler ise bir tapınak okulu bulunduğunu gösterir. Bunlar hem öğretici ve hem de kültür veren eserler idi.
Tello’da (Lagaş) III. Ur Sülâlesine tarihlenen ve birbirleriyle bağlantılı olan iki ayrı odada 100.000 kil tablet çıkartılmıştır. Birincisi odadan çok bir koridoru andırmakta ve içindeki 30.000 tablet ile bir depo olduğu izlenimini vermektedir. Diğeri kapısız bir odadır. Bu arada Sargon (MÖ 721-705) ve onu izleyen krallara ilişkin belgeler de dikkati çeker. Bu tabletler konularına göre gruplara bölünerek düzenlenmişlerdi.22
Nippur’da bulunan MÖ 3. ve 2. bine ait 50.000 tabletten ilk odadaki (10x5 m) tabletler duvar boyunca uzanan 50 cm yüksekliğinde ve 35 cm genişliğindeki ağaç raflar üzerine konulmuştur. İkinci odada ise çeşitli arşiv belgeleri bulunuyordu. Ayrıca “Tablet Tepesi” adı verilen ve çeşitli tabletlerin bulunduğu rahip-kâtiplerin evleri ortaya çıkartılmıştır. Modern araştırıcılar, buranın arşiv veya kütüphane olup olmadığı konusunda tartışmaktadırlar. Efsane, destan, atasözü gibi edebi türlerle ilgili tabletler de burada yer almaktadır.23
BABYLONIA KÜTÜPHANELERİ
Babylonia kentlerinden Kiş’te yapılan kazılar sonunda, tapınaklarda içinde tabletlerin yer aldığı çoksayıda oda bulunmuştur. Burayı kral Hammurabi (MÖ 2003-1961) inşa ettirmiş ve Nebukadnezar II (MÖ 604- 561) onartmıştır. Kiş belgeleri din ve yönetim konularındadır, fakat tasnif edilmemişlerdir. Odalarda çeşitli tür belgelerin yanında duvarlar boyunca yer alan urna’lar içerisinde bulunanlara da rastlanmıştır. Urna’lar üzerinde, içlerindeki tabletlerin içeriğini gösteren işaretler görülmektedir. Sippar’da ise Hammurabi zamanına ait 70.000 kil tablet çıkartılmıştır. Berossos ve antik yazarlardan Plinius24 tarafından kültür merkezi olarak gösterilen bu kentte bulunan tabletler, burada bir tapınak okulu bulunduğunu gösterir. Burası tam anlamı ile bir arşiv niteliği taşıyordu. Yakınında bulunan Sippar-Asura Tapınağında ise urna’lar içerisinde çok sayıda tablet ele geçmiştir. Sippar’ın özel nitelikli arşivinde ticari belgeler bulunmaktadır.25 1933-1938 yıllarında kazılan Mari’nin krallık sarayında 20.000 tablet bulunmuştur. Bunlar siyasal yazışmalar ve ekonomik belgelerdir.
KAPPADOKIA KÜTÜPHANELERİ
Orta Anadolu’daki Assur Ticaret Kolonileri Çağı Arşivleri: Kayseri yakınındaki Kaneş, MÖ 2. binde yani “Asur Ticaret Kolonileri Çağı” adı verilen devrede, Assurlu tacirlerin oturdukları bir kent durumunda idi. Burada yapılan kazılarda Kaneş kenti Karum’undaki II (MÖ 1952- 1872) ve Ib (MÖ 1842- 1792) tabakalarının bu çağı temsil ettiği anlaşılmıştır.Bu iki tabaka arasındaki devre ise (MÖ 1872- 1842) yangın tabakası ile ayrılmıştır. Assurlu tacirler daha çok II. tabakada oturmuşlar, Ib’de ise kent önemini kaybetmiş ve belki de sadece yerli halkın oturduğu bir yer haline gelmiştir. Koloni çağında, burada Assur egemenliği olup olmadığı konusunda tartışma bulunmaktadır.Ancak Assurluların kente ticaret amacıyla geldikleri anlaşılmaktadır. Bağımsız olan Kaneş’in bu sırada Kuşşara Krallığı içerisinde yer aldığı bilinmektedir.
Kaneş’de II ve Ib tabakalarında bulunan Asurca çivi yazılı belgeler bir arşiv niteliği taşımaktadır. Burada yere gömülü küpler içerisinde, bodrum katlarındaki sepetlerde ve yapının zemininde büyük gruplar halinde tarihe, büyücülüğe, ekonomiye, okul eğitimine ilişkin belgeler bulunmuştur. Bunlar, özellikle kentin komşuları ile politik ilişkileri, yapılan ticaret, kentin yönetim şekli, aile hukuku, ekonomisi, buradaki toplumun yapısı ve diline dair ayrıntılı bilgi vermektedirler.28 Sayıca çok olan bu tabletlerin bazıları yıllıklar ve mektuplar şeklindedir.
Bu arşivdeki tabletlerden, özellikle Mugauvar duaları ve kral buyrukları konulara göre düzenlenmişlerdir. Buna karşılık sistematik bir düzenin varlığından söz edilemez. Çünkü ayin talimatı ve duaların yanında devlete ilişkin antlaşmalar görülmektedir. Burada ayrıca sülâle olarak devam eden bazı kâtip adlarına rastlıyoruz. Tabletlerde kolophon (kitabı tanıtıcı kısa bilgi) yoktur. Bazılarında ise onların seri içindeki yerlerini belirtmek amacıyla tabletin üzerine işaretler konulmuştur. Babil dilindeki edebi metinlerin yanında epik ve mitolojik masalların bulunması, buranın kütüphane olarak nitelenmesine neden olmuştur. Kâtipler saray tarafından görevlendiriliyorlardı. Kil tabletlerin sarayda önemli bir yeri vardı. Kâtipler kil dışında tahta üzerine de yazmışlardır.29
HİTİT ARŞİVLERİ
Hititlerin başkenti olan Hattuşa’da (Boğazköy) bulunan çok sayıda tablet, Doğu ile kültürel, siyasal ve ticari ilişkileri ortaya çıkartmıştır. Büyük Kale’nin bulunduğu tepenin yamaçlarındaki A harfi ile adlandırılan yapının yamaca yaslanmış ve içine güneyden girilebilen alt katı, arşivin deposuydu. Bu katta iki büyük enine geçit, önünde buna dik bir oda (merdiven boşluğu) ve yanında dört uzun oda bulunmaktadır. İçerisine güneyden girilen üstteki esas katın ise kil tablet arşivi olduğu sanılmaktadır. Bunun içerisinde 3500 tablet yer alıyordu. Ayrıca kalenin en büyük yapısı olan ve D harfi ile adlandırılan yapının alt katının bir arşiv deposu, üst katının ise toplantı salonu olduğu kabul edilmektedir. D yapısı ile aynı sırada ve onunla çağdaş olan E yapısında da içinde tabletlerin yer aldığı iki arşiv odası görülmektedir. Bunlardan başka Tapınak I’in karşısındaki L/ 17 yani “Yamaçtaki Ev” de dini metinlerin saklandığı bir arşiv binası idi.30
Zile’nin 20 km güneyindeki Maşat Höyük, Hattuşa’ya bağlı Hitit merkezlerinden biriydi. Höyüğün 3. yapı katındaki sarayın doğuya bakan 19 odasından ikisinde çivi yazılı tabletler bulunmuştur. Batıya, porticus’a bakan ve taş duvarları kerpiçle sıvanmış ve araları 50 cm genişliğinde kerpiç ara duvarları ile bölünmüş iki odada, Boğazköy’dekiler dışında ilk kez ortaya çıkartılmış bir Hitit saray arşivi bulunmuştur. Bulunan saray arşivindeki tabletler, daha çok Boğazköy’de oturan büyük kral ile bu küçük kentteki onun temsilcileri arasında sürdürülen yazışmaları ortaya koyar. MÖ 1400’e tarihlenen bu sarayın arşivi, Hattuşa ile Maşat Höyük arasındaki yazışmaları içine alır. Özellikle ülkenin güvenliğini sarsan düşmanlara ilişkin bilgi, tarla listeleri, çeşitli yerlerdeki kişilerin ve depolarındaki değerli eşya, yiyecek ve giyeceklerin listeleri vardır. Din ve edebiyat konularında metinler yoktur ve burası bir arşiv niteliğindedir. Tabletlerin altında duran kömürleşmiş ağaç parçalarından, yangından önce tabletlerin, Boğazköy ve Kültepe’deki gibi ağaç raflar üzerine düzenli bir şekilde yerleştirildikleri anlaşılmaktadır.31
KUZEY SURİYE KÜTÜPHANELERİ
Kuzey Suriye Laodikeia (Lazkiye) yakınlarındaki Ugarit (Ras Şamra) kentinde okul ile kütüphane yapıları bir aradadır. Çok dil bildiklerini sandığımız Ugarit bilginleri gerçekten dil çalışmaları yapmışlardır.32 İki dilli sözlükler düzenlemişlerdir. Akadca, Sümerce ve Hititçe dillerini kullanmışlardır. Saray ve tapınakta bulunan tabletler ekonomik ve dini belgeler, mektuplar, bilimsel konular, destanlar ile ilgiliydiler. Bu tabletler gene saray ve tapınakların bunlara ayrılan depolarında saklanmaktadır.
ASSUR KÜTÜPHANELERI
Assur devletinin başkenti olan Assur kentinde W. Andrea’nın yaptığı kazılarda33 Anu-Adad Tapınağının güneybatısında çok sayıda tablet bulunmuştur. I. Tiglatpileser (MÖ 1116- 1090) tarafından kurulduğu sanılan kütüphane veya devlet arşivi Babilce orijinal metinler ve onların Asurca kopyalarından oluşuyordu. Kanunlar, efsaneler, büyücülük ve falcılık metinleri göze çarpmaktadır. Assur’da özel arşiv de bulunmuştur. Örneğin, “Büyücü Rahibin Evi"nde din ve destan metinleri, sözlükler ortaya çıkartılmıştır.
Ninova’da A. H. Layard’ın kazısında ortaya çıkartılan34 ve çoğunlukla Assurbanipal’in (MÖ 668-626) kütüphanesi olarak kabul edilen tablet deposu ise bazı yönleri ile arşivden çok kütüphane niteliği taşımaktadır. 30.000 kadar tabletten oluşan bu kütüphanede az sayıda resmî belgelerin (makbuz senetleri, toplama listeleri, resmî ve özel yazışmalar) yanında daha çok bilimsel ve diğer konular (tıp, astronomi, mitoloji, büyücülük ve edebiyat) yer alıyordu. Bunların yanında inşaatlarla ilgili bilgiler, mektuplar, omina (fal metinleri) sayılabilir. Bu kütüphanede bulunan tabletlerde kullanılan yazı ve dillerle ilgili dil açıklamaları, Asurca kelimelerin anlamları, Kaldeli bilgin yada rahiplerin din ve bilim konusundaki fikirlerini açıklayan Sümer-Akad dilleri sözlükleri, Asur dilinin sinonimler sözlüğü ve fiil çekimleri ile birlikte grameri, ideografik anlamları ve fonetik değerlerinin belirtildiği çivi yazısı işaretleri sözlüğü ve bu işaretlerin türedikleri ilkel hiyeroglifleri gösteren etimolojik sözlük, Kalde dilinin özel deyimler ve ideografik ve fonetik kelimelerin eşdeğerini öğreten örnek tablolar ve atasözleri yer almaktadır. Bundan başka Ninova ve Babylonia kralları arasındaki diplomatik ilişkileri gösteren tabletler, inşaat yaptıran prenslerin pişmiş topraktan prizmalar üzerine yazdırdıkları tarihi nitelikteki annal’ler, saraydaki görevlilerin hiyerarşik listeleri, bölgelere göre Babylonia’nın kale, piramit, ırmak, kent, dağ ve özel ürünlerini gösteren bir çeşit kataloğu da bulunmaktaydı. Babylonia, Mezopotamya, Suriye ve Filistin’in kentlerinin, bitki ve minerallerin, mimarlık ve heykeltraşlıkta kullanılan tahta, taş gibi malzemelerin çeşitleri, Assur ve Babylonia bilim adamlarının bilgilerine dayanarak ve türlerine göre metodik olarak hazırlanmış hayvan çeşitleri, özellikle kuş türleri, parazit böcekler sınıflandırılmıştır. Kullanılış anlamına göre ağaç türleri, değerli taş ve minerallere ilişkin bilgi hep bu kütüphanenin tabletleri arasında yer alır. Nesneler için konuşulandan ayrı ideogramlar kullanılmış ve bilimsel bir nomenklatür oluşturulmuştur. Aritmetik ve astronomi de önemli inceleme konuları olmuştur.
Koyuncuk tabletlerinde yıldızların kataloğu, gezegenler, ayın fazları, takvimler, mevsimler, güneş yılı, bir yıldaki bayramları gösteren takvim, içinde meteorolojik olayların yer aldığı çalışmalar tabletlerin her iki yüzüne de sıkışık olarak yazılmıştır. Bugün bu tabletlerden British Museum’da çok sayıda bulunmaktadır.35
Ayrıca bu kütüphane metin toplama ve bunlardan yararlanma yönünden de ilgi çekicidir. Assurbanipal geniş imparatorluk çevresi içerisinde çeşitli yerlere müstensihler (kopyalayıcılar) göndererek metinler toplattırmış ve Ninova’da bunları transkribe ettirmiş ve açıklamalı notlar koydurmuştur.
Böyle bir çalışma ancak, içinde çok dil bilen, kopyalayıcılar dışında bilgin niteliğinde olan kişilerin çalıştığı bir scriptorium ile sağlanabilmiş olmalıdır.36 Bunu destekleyen orijinal Babylonia metinleri bulunmuştur. 24x16 cm boyutlarında olan tabletlerin düzenlenmesi de sistematik bir çalışmayı gerektirmiştir. Kitaplar konularına göre seri gruplarına bölünerek numaralanmışlar ve seri adları taşımışlardır. Etiket adı verilen ve pek düzgün olmayan oval kil tabletler sayesinde kolaylıkla tablet görülebiliyor ve istenen parçalar bulunabiliyordu. Etiket ve kolophon’larda tabletin seri adı yer alıyordu. Belli bir tabletten sonra gelen diğer tabletin ilk satırı, tabletin seri içindeki numarası, bu kopyaya örnek olan orijinali hakkındaki yazı ve sahibinin adı burada okunabiliyordu. Bütün bunlar tabletten kolayca yararlanabilme açısından önemlidir. İyi bir toplayıcı, kitapsever olan Assurbanipal, saray çevresindeki okuyuculara ve araştırıcılara bu belgeleri açıklamakla açık raf sistemine de ilk adımı atmış olmaktadır.37
Kalah (Nimrud) koleksiyonunun ise Nabu-zukuh-gina adlı bir kütüphanecinin yönetiminde düzenlenmiş olduğu ve bu kişinin Sargon (MÖ 716) ve Sanherib (MÖ 684) zamanında görevli olduğunu öğreniyoruz. Bu tabletlerin özelliği de yazılmış oldukları eponim yılın adını, kralın hüküm sürdüğü yılı, ayını ve gününü belirtmesidir. Katalog eserin adını, satır sayısını, kapsamını, başlangıç kelimesini (incipit) içine alır. Bundan başka eserin içindeki önemli kısımlar bile belirtilmiştir.38
Assur’un başkenti Kalah’ta yapılan kazıda bir kuyu içerisinde fildişi ve ceviz ağacından parçalar çıkartılmıştır. 35,5 cm uzunluğunda, 14,3 cm genişliğinde ve 1,3 cm kalınlığında olan fildişi tabletlerin deliklerinden geçirilen sırım ile birbirine tutturulduğu anlaşılmıştır. Tahta levha üzerine balmumu sürülmüş ve bunun üzerine de çivi yazılı bir metin bastırılmıştır.39
Bu arada Mezopotamya’da Urfa ile Harran arasında yapılan kazılarda bir arşiv bulunmuştur. Evin avlu duvarının dış tarafındaki edebi metinlerin Nergal’e ilişkin olduğu sanılıyor. Burayı kazan arkeologlara göre MÖ 610’daki Babylonialıların istilasından korunmak için alçak bir fırın kaidesi üzerine tabletler yerleştirilmiş ve etrafına şarap testileri dizilmiştir.40
NOTLAR
1 Suat Sinanoğlu, Kelimelerin Etymonu Esas Tutularak Tertiplenen Yunanca Türkçe Sözlük, 1953, s. 48.
2 Lukianos, Adv. indoct. 5. Bu konuda geniş bilgi için bkz. H. Leclercq, “Les Bibliothèques”, Dict. D’Arch. Chrét et de Litur., 1925-1935, II, 1, süt. 842- 844.
3 Fritz Milkau, Geschichte der Bibliotheken im alten Orient, Leipzig 1935, s. 1; Claudia Wendel, Handbuch, III, s. 52; Herman J. de Vleeschauwer, Encyclopaedia of Library History, Pretoria 1955, (Museion 2-3).
4 Vleeschauwer, a.g.e.
5 Karl Dziatzko, “Bibliotheken” RE, III, süt. 406.
6 Plutarkhos, Caesar, c. XLIX.
7 Suidas, Zenodotos’un kütüphanesinden söz ederken çoğul şekli ile İskenderiye Kütüphanesinin çeşitli kısımlarını belirtir. Bkz. Leclercq, a.g.e., süt. 844.
8 Leclercq, a.g.e., süt. 844.
9 Athenaios, Deipnosophistae, V, 203e.
10 Plinius. NH., XXXV, 9.
11 Pompeius Festus, Verborum significatione, 31, 5.
12 Plinius, NH., prooem.
13 Avitus, Epist, LXXXVI; Leclercq, a.g.e., süt. 842.
14 C. Wendel, a.g.e., s. 53.
15 Leclercq, a.g.e., süt. 843.
16 E. Saglio, “Bibliotheca”, Dict. des Antiq. Grec. et Rom., I, 1877- 1900, süt. 707-709.
17 Gastın Maspero, Histoire ancienne des Peuples de l’Orient, 1925, s. 84- 85.
18 James E. Quibell, The Ramasseum, 1898.
19 Milkau, a.g.e., s. 13-22, Res 5-9, Emile Chassinet, Le Temple d’Edfou, III, 1938, s. 346.
20 Bu katalogdaki şekiller ve anlamları konusunda daha geniş bilgi için bkz. James W. Thompson, Ancient Libraries, Berkeley 1940, s. 4-9; Arthur E. P. Weifall, A Guide to the Antiquities of Upper Egypt, 1913.
21 Stephen Langdon, Excavations at Kish, Paris 1924; Adam Falkenstein, Archaische Keilschrifttexte aus Uruk, 1936.
22 Ernest de Sarzec, Découvertes en Chaldée, 1854-1912.
23 M. Yastrow, “’Did the Babilonians Temples have Libraries?”, JAOS, 27, 1906, s. 149-152; H. V. Hilprecht, Recent Excavations at Nippur, Philadelphia 1899.
24 Plinius, NH., VI, 123
25 Vincent Scheil, Une Saison de Fouilles à Sippar, 1902, s. 33-34.
26 Tahsin ve Nimet Özgüç, Kültepe, 1949, s. 76; Nezahat Baydur, Kültepe, Kaneş ve Kayseri Tarihi Üzerine Araştırmalar, 1970, s. 37-59.
27 Baydur, a.g.e., s. 37-40.
28 Baydur, a.g.e., s. 48-54.
29 Heinrich Otten, “Eski Şarkta Kütüphaneler”, çev. Firuzan Kınal, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 19(3-4), 1961, s. 211.
30 Rudolf Naumann, Eski Anadolu Mimarlığı, Türk Tarih Kurumu, 1975, s. 440, 443, Res. 570-574. Ayrıca bkz. K. Bittel, Die Ruinenvon Boğazköy, 1927.
31 Tahsin Özgüç, Maşat Höyük Kazıları ve Çevresindeki Araştırmalar, 1978, s. 7-8 ve 11-12.
32 David Dringer, The Alphabet, 1949, s. 195. Ayrıca bkz. Claude F. A. Schaeffer, Ugaritica, 1, 1939.
33 Walter Andrea, Das Wiedererstandere Assur, 1938, s. 130, 133.
34 Austen H. Layard, Discoveries in the Ruins of Nineveh and Babylon, 1853, s. 344. Ayrıca bkz. Hormuzd Rassam, Assur and the Land of Nimrud, 1897.
35 François Lenormant, Histoire ancienne de l’Orient jusqu’aux Guerre médique, 1878, V, s. 160- 169; Carl Bezold, Catalogue of the Cuneiform Tablets of the Kouyounjik Collection of British Museum, c. 5, 1889-1890.
36 Wendel, a.g.e., s. 2.
37 Herman J. de Vleeschauwer, History of Western Library, I, Pretoria 1963, s. 24 (Museion 70-74).
38 Thompson, a.g.e., s. 13.
39 Otten, a.g.e., s. 211.
40 Seton Lloyd ve Nuri Gökçe, Anatolian Studies, 3, 1953, s. 36’daki kazı haberleri. Ayrıca bkz. Otten, a.g.e., s. 201-211.