Z Dergi Mobil Uygulamasını
ÜCRETSİZ HEMEN İNDİRİN!

Mobil Websitesine Devam Et >>

Levni ve İmzası
Mehmet Bilgin

Yazı Boyutu: a a a
Okuma Modu

Levni ve İmzası
Mehmet Bilgin

https://www.zdergisi.istanbul/makale/levni-ve-imzasi-35

Minyatür1 denildiğinde, genellikle elyazması eserlere konu anlatımında yardımcı olan, görsel olarak açıklayıcı mahiyetteki resimler kastedilmektedir. Osmanlı’da nakış ya da tasvir olarak ifade edilen bu resimler,2 geleneksel olarak perspektiften arınmış, anatomik oranlara uyulmamış, ışık ve gölge oyunları ile resme derinlik kazandırılmamış bir üslûpta yapılır.3 

Tarih içinde sahip oldukları Budizm, Manihenizm ve İslâm dinlerinden etkilenen Türklerde, elyazması kitaplarının içini süsleme geleneği vardı. Uygurlardan itibaren Akkoyunlular, Karakoyunlular, Timur ve Safevîler döneminde gelişen minyatür, Osmanlı’da da kendine has bir üslûpta gelişmiştir.

Kitapları süsleme işi pahalı bir sanattır. Bu nedenle ancak maddî bir desteğe sahip olursa yapılabilir ve gelişebilir. Devletin büyüklük ve zenginlik açısından ulaştığı zirve, aynı zamanda üretilen sanat eserlerinin sayısı bakımından da bir zirvedir. Osmanlı’da minyatür sarayın himayesi altında gelişme göstermiştir. Saraya çalışan sanatçılarla zanaatkârların toplandığı ve yetiştiği ehl-i hiref içinde bulunan minyatür sanatçıları (musavvirler) nakışhanede bu sanatın Osmanlı’ya has bir üslûbunu ve bu üslûba ait şaheserleri üretmişlerdir.

Osmanlı minyatür sanatı içinde ayrı bir yeri ve üslûbu bulunan Levnî hakkında; Ayvansaraylı Hafız Hüseyin Efendi’nin 1765-1787 yıllarında kaleme almış olduğu  Mecmûa-i Tevârih’inde vermiş olduğu bilgiden başka bir bilgi yoktur.4 Burada yer alan bilgilere göre asıl adı Abdülcelil Çelebi olan Levnî, XVII. yüzyıl sonlarında Edirne’de doğmuş ve İstanbul’a geldikten sonra bir nakkaş ustasının yanına çırak olarak girmiştir. Nakkaşhânede eğitim alıp mezun olduktan sonra tezhip ve saz işlemeye başlamış, sonra minyatüre yönelmiştir. Eserlerini tarihimizde Lâle Devri diye anılan savaşsız ve eğlence ile dolu olan bir dönem içinde veren minyatür ustası, 1732 yılında İstanbul’da vefat etmiş ve Otakçılar Camii yanındaki Sedirler Tekkesi’ne gömülmüştür. Levnî’nin aruz ve hece vezni ile şiirler yazdığı da bilinmektedir.

Kullandığı Levnî mahlası çok yönlü, renkli anlamına gelmektedir. Çalışmalarında kendisinden önceki ustaları izlemekle beraber, kendine has üslubunu da geliştirerek Lâle Devri’nin şaheserleri sayılan eserlerini üretmiştir. III. Ahmed’in dört oğlunun 1720’de yapılan sünnet düğününü anlatan Surnâme-i Vehbî’ye yaptığı minyatürlerinde, Osmanlı’nın siyasal ve toplumsal yapısında mevcut olan birçok ögeyi de görsel olarak sunarak belgelemiş, insanları kıyafetlerinin yanı sıra moral gücü ve değerleri ile birlikte yansıtmayı başarmıştır.

Sanatçının döneminden ve etkilenmelerinden bahsederken, Batıda Rönesans ve Reform süreçlerinden etkilenmiş, Batı kültürüne mensup bir sanatçı olan Jean-Baptiste van Mour’un da Levnî ile aynı dönemde İstanbul’da saray çevresini ve günlük yaşamı resmetmekte olduğunu belirtmeliyiz.  İki farklı kaynaktan beslenmiş olan iki sanatçının tanıştığı ve birbirlerini etkilediği şüphesizdir. Fakat Levnî, klasik minyatür geleneğinden uzaklaşmamış, Osmanlı minyatürünün geleneksel çizgisini devam ettirmekle kalmadığı gibi, minyatür üslûbuna yeni ifade biçimleri kazandırmıştır.5

Levnî’nin Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde (TSMK) üç yapıtı bulunmaktadır. Bunlardan birisi padişah portreleridir. TSMK, A. 3109’da Kebir Musavver Silsilenâme olarak kayıtlı albümünün sanatçı tarafından, II. Mustafa döneminde ve Edirne günlerinde yapıldığı, İstanbul’a geldikten sonra III. Ahmed’in portresiyle tamamlandığı söylenebilir. Döneminde Osmanlı minyatür sanatında savaşan padişahlar genellikle elinde çiçek veya kitap ile resmedilirken, Levnî’nin yaptığı padişah portrelerinde, kılıç, hançer, gürz,  yay ve ok gibi savaş aletleri çizmiş olduğunu6 vurgulamadan geçemeyeceğiz. 1732 yılında İstanbul’da ölen Vehbî’nin TSMK, A. 3593’de bulunan III. Ahmed’in şehzâdelerinin sünnet düğününü anlattığı Surnâme-i Vehbî diye bildiğimiz mensur eserine yaptığı minyatürler7 Levnî’nin ikinci albümüdür. Üçüncüsü ise 1710-1720 yılları arasında saray için resmettiği kırksekiz kadın ve erkek tasvirinden oluşan ve TSMK, H. 2164’de kayıtlı olan kıyafet albümüdür. Albümde yer alan resimlerin kırkikisi Levnî imzasını taşımaktadır.

Levnî’nin albümünde yer alan karakterler, çoğunlukla marjinal, sanatçı yaratıcılığı ve özgürlüğünün de resmedilmiş hâli gibidir. Minyatürlerdeki kadın ve erkek figürlerini seyrederken, maharetlerinin ve neşelerinin de resmedildiğini görürsünüz. Beden dili ve yüz ifadelerindeki esriklik halinin yansıtılmasındaki başarı ise sanatçının zirvesidir.

Kıvrak bir zekânın ürünü olan, bu minyatürlerdeki Levnî imzaları ise ayrı bir yazı konusu olmayı hak ediyor. Kıyafetler albümünde yer alan minyatürlerinin bazılarında kullandığı imzasında, çiçek buketinin altına vazo formunda çizilen ve insan yüzünü andıran şeklin içinde Levnî yazmaktadır. Levnî, van Mour vasıtasıyla Batıdaki Aydınlanma düşüncesinden haberdardı.8 Osmanlı ve İslâm felsefesi içinde yetişen ve minyatürde yenilikler yapsa da geleneği üst sıralara taşıyan Levnî, minyatür geleneğindeki objelere sübjektif yaklaşımını bazı eserlerinde kullandığı imzasına da yansıtmıştır.

Levnî, ismini güzelliklerin sembolü olan çiçeğin altında, çiçeği yaşatıp besleyen toprak olarak nakşederken, şâhide taşının üst kısmında “Hüve’l-bâkî”9  yazan bir mezarda toprak olacağını bilmektedir. Fakat bu toprağın asırlar sonrasında da eserleri vasıtasıyla güzellikler sunmaya devam edeceğini, minyatürünün alt kısmına serpiştirdiği çiçeklerden birinin altına kendi ismini yazarak, hâlini ve sanatının işlevini tasavvufî düşünceye uygun olarak asırlar sonrasına iletmiştir.

  1. Latince “miniare” kökünden türetilen kelime Fransızcaya “miniature” biçimiyle geçmiş, oradan Türkçeye intikal etmiştir.
  2. F. Banu Mahir, “Minyatür”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. XXX, s. 118.
  3. Banu Mahir, Osmanlı Minyatür Sanatı, Kabalcı Yayınları, 2005, s. 15-18.
  4. A. Süheyl Ünver, İstanbul Risâleleri, c. III, 1995, s. 301.
  5. Banu Mahir, Osmanlı Minyatür Sanatı, Kabalcı Yayınları, 2005, s. 78.
  6. Ünzile Büşra Telli, “Musavvir Hüseyin İstanbulî ve Levni’nin Padişah Portrelerinin Üslup Açısından İncelenmesi”, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü El Sanatları Eğitimi Anabilim Dalı Geleneksel Türk El Sanatları Eğitimi Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2015.
  7. Vehbî’nin bu eserinin İstanbul’daki kütüphanelerde yirmiden fazla nüshası vardır. Bunlardan yedisi Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndedir. Müze kütüphanesindeki nüshalardan ikisi minyatürlüdür. III. Ahmed’e sunulmak üzere hazırlanmış olan bu nüshalardan 3593 numaralı nüshada Levnî’nin çizdiği 137 minyatür bulunmaktadır. 3594 numaralı diğer nüshadaki minyatürler ise saray nakkaşhânesinde bulunan diğer nakkaşlar tarafından yapılmış olmalı. bkz. Sûrnâme – Sultan Ahmet’in Düğün Kitabı, haz. Mertol Tulum, Kabalcı Yayınları, 2008,  s. 12-18.
  8. Zeynep Rüchan Şahinoğlu, “Lale Devri’nin Minyatür Sanatçısı Levnî ve Öteki Bakış”, T. C. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim Anasanat Dalı Sanatta Yeterlilik Tezi, 2000.
  9. “Kalıcı olan Allah’tır.”