Z Dergi Mobil Uygulamasını
ÜCRETSİZ HEMEN İNDİRİN!

Mobil Websitesine Devam Et >>

Şeyhülislâm Veliyüddin Efendi
Zeki Kuşoğlu

Yazı Boyutu: a a a
Okuma Modu

Şeyhülislâm Veliyüddin Efendi
Zeki Kuşoğlu

https://www.zdergisi.istanbul/makale/seyhulislam-veliyuddin-efendi-41

Araştırma yazılarıma çoğu kere, kendimden bazı sözleri de katarım. Bu yazım için düşündüğüm cümle ise “Meşrepsiz (Ben ona güzeli aramak diyorum) meslek, meyvesiz ağaç, çiçeksiz bahçe gibidir” benzetmemdir.
Osmanlı sultanlarının hayat hikâyelerine göz attığımızda, karşımıza başka milletlerin devlet adamlarının çoğunda rastlamadığımız bir özellik çıkar. Bu sultanların tamama yakınının, bir veya bir kaç sanat dalına ilgi duyduklarını ve bazılarını da üst düzeyde icrâ ettiklerini görürüz. Bu sanat dallarının başında ise şiir, hüsn-i hat, mûsıki (icrâ ve beste), resim, sedefkârlık, mühür kazıcılığı sanatları gelir.

Bu sultanların hayat hikâyelerini hepimiz tarih kitaplarından biliriz. Bize öğretilenlerin asıllarına da arşivlerde ve kütüphanelerimizdeki devrinin yazma (matbû olmayan) eserlerinden ulaşmak mümkün. Ama bütün bu öğretiler yalnızca devlet adamlıkları, bazen da subjektif değerlendirmelerle yazılmışlardır (Ne yazık ki “Medeniyet Tarihimiz” başlığı altında okullarımızda bir ders okutulmadığı için sanat yönleri bilinmemektedir).

Benim gibi ve benden evvel bazı araştırmacıların yaptığı şey ise (aynı zamanda bir sanatkâr olarak) onların insanî yönlerini, icra ettikleri sanatları, ilme hürmetlerini satır aralarını okuyup altını çizerek sizlere sunmaktır.

Buradaki satır arası okumalarımdan ise sizlere anlatacağım kişi bir padişah değil ama İslâmî ilimlerin padişahlarından biri olan Şeyhülislâm Veliyüddin Efendi olacak. Müsaade ederseniz ondan önce birkaç satır da olsa şeyhülislâm ve şeyhülislâmlıktan bahsedelim. Buradaki İslâm’ın başındaki “şeyh” kelimesi çoğumuzun bildiği gibi tekke şeyhi olmayıp, bir kurum ve kuruluşun başkanıdır. Şeyhülislâm ise adaleti, şer’i, dinî kurallar üzerinden tatbik eden, devletin din ve hukuk müessesesinin başında bulunan din ve hukuk bilgisi en üst düzeyde olan kişidir.

Şeyhülislâmlar Osmanlı döneminde bütün İslâm coğrafyasının da dini lideriydi. İslâm’da dört halifeden sonra, halifeliğin saltanatla bütünleşip siyasallaşmasından sonra şeyhülislâmlık şer’i hüküm yönünden önem kazanmış, hatta halife olan Osmanlı sultanları bile çoğu zaman onun kararına uymak zorunda kalmışlardır.

İşte Veliyüddin Efendi de onlardan biridir. Şeyhülislâm’dan alınan “olur”un adına da “fetva” denir idi. Harp ve idam kararları fetva olmadan olmaz idi. Ancak benim burada üzerinde duracağım yönü ise hukukî kimliği olmayıp sanat ve zevk yönüdür. Veliyüddin Efendi’nin hukukî kimliğini ve başarılarını İslâm hukukçularına bırakıyorum. Ancak ona da geçmeden önce onun Sultan II. Bayezid Camii haziresinin köşesinde yaptırdığı ve zamanının kıymetli yüzlerce nadir yazmalarından oluşturduğu kütüphanesini zikretmek gerekir. Şimdiki Bayezid Devlet Kütüphanesi’nde bulunan bu kitapların özellikleri ve değerleri hep konuşulmuştu.

BİR HATTAT OLARAK VELİYÜDDİN EFENDİ
İstanbul’un Silivrikapı semtinde dünyaya geldi. Doğum yılı kesin olarak bilinmemektedir. Bilinen şey ise babasının gülistânında doğduğudur. Bu gül bahçesinin onun ileriki hayatını etkileyeceği muhakkaktı. Babası Yeniçeri Ocağı’ndan ağalığa kadar yükselmiş olan ve emeklilik sonrasında Silivrikapısı sur dışındaki arazisinde yetiştirdiği çiçekleri arasında yaşayan Solakbaşı1 Hacı Mustafa Ağa’dır. Mustafa Ağa gül bahçesine bir de mektep yaptırmıştı. Oğlu Veliyüddin de ilk öğrenimini burada gördü. O dönemlerin çoğu ailesinde olduğu gibi Veliyüddin Efendi de çocuk yaşında hüsn-i hat dersi görmeye başladı. Zamanın hattatlarından Durmuşzâde Ahmed Efendi’den tâlîk yazı meşk etti. Kabiliyeti sayesinde kısa zamanda devrinin ünlü tâlîk hattatları arasına katıldı ve büyük şöhret sahibi oldu. Ama onun en büyük başarısı celî ta’lîkte idi. Ortaköy Camii karşısında Damad İbrahim Paşa’nın yaptırdığı çeşmenin kitâbesi, Hekimoğlu Ali Paşa Camii bitişiğindeki sebil ve kapı üstü kitâbeleri (yazıları) O’nundur.

Ayrıca bir kısım hat levhaları Medine, Ravza-ı Mutahhara’nın yanındaki Şeyhülislâm Arif Hikmet Bey Vakfı olan kütüphanede bulunmaktadır. Veliyüddin Efendi herhalde bu yazılarını Mekke-i Mükerreme kadısı olduğu zaman yazmıştır. Diğer yandan ilmî terfileri artan Veliyüddin Efendi sırasıyla Galata, Kahire, Mekke-i Mükerreme kadısı olduktan sonra Anadolu ve Rumeli kazaskeri olmuştu. Bir ara sürgün yaşadı. 1759’da şeyhülislâm oldu, 1761’de Bursa’ya sürüldü. Yaşı ve asabiyeti artmıştı ama dört sene sonra tekrar şeyhülislâm oldu. İki yıl sonra 1768’de İstanbul’da vefat etti. Na’şı, sağlığında inşa ettirdiği Eyüp Sultan Şeyh Murad Nakşibendî Tekkesi’ndeki ebedi istiratgâhına defnedildi.

Veliyüddin Efendi âlimliğinin (kurduğu kütüphanesine bakılırsa bir kütüphane dolusu kitap okuduğu anlaşılmaktadır)  yanı sıra İslâm coğrafyasının sorumluluğunu üzerinde taşırken, bir demir leblebi mesabesinde icrası zor olan hat sanatıyla meşgul olmuş, eserleriyle zirvedeki hattatlar arasına katılmıştır.
Hoca, zamanının İmâd-ı Rûm’u2 sayılmıştı. İstanbul’daki hat levhaları Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Güzel Yazılar nr.220 ve 1170 tarihli meşk murakkası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi nr. 12251428’de kayıtlıdır.

Müsahipzâde, Tuhfe’de Veliyüddin Efendi’nin hat talebelerini, Sultan III. Ahmet Han (1703) (1730), İsmail bin Osman (ö.1751), Osman bin İbrâhim, Mehmed Hûdaî bin Ebû Bekir (ö.1755), Şeyhülislâm Mehmed Es’ad bin Abdullah (ö.1763), Mustafa bin Hüseyin (ö.1767), Mustafa Tîbi bin Sûn’ullah (ö.1761) olarak kaydetmiştir.

Veliyüddin Efendi’yi hayatında en çok üzen şey ise, sağ tarafı felçli olan, daha sonra büyük bir hattat olacak Mehmed Es’ad Yesârî’yi (Yesârî solak demektir. Sağdan sola yazılan Osmanlı yazısını sol elle yazmak dünyanın en zor işi olsa gerekir) kendisine talebe olarak getirildiğinde “Bunda istidat yoktur” deyip kabul etmeyişidir. Ancak O Yesârî (ö.1798) daha sonra Seyid Mehmed Dedezâde’den ders aldı ve çok başarılı oldu. İcâzeti için (1753) toplanan hattatlar jürisinde Veliyüddin Efendi de bulunuyordu. Yesârî’nin  yazılarını gören Hoca, büyük bir şaşkınlık ve yeise kapıldı ve hüngür, hüngür ağladı, “bu çocuğun hocası olmak bana nasip olacaktı ama ben kabul etmedim üzgünüm” derken, onun hâlini ve yazısındaki benzersiz güzelliği karşısında bu sefer de “Cenâb-ı Hak bu zâtı bizim kibirli burnumuzu kırmak için göndermiştir” demişti.

Bunlar da ona yetmemiş olacak ki vahdet-i vücudu temsil ettiğine inanılan lâlenin yetiştiriciliğine kendini adamış ve “Sâhib-i tohum” [Bilinmeyen bir çeşit lâle tohumu sahibi olmak] ve “Meşahir-i Lâle-Perverân” [Meşhur lâle yetiştiriciler] ünvanlarına layık görülmüştür.

ŞÜKÛFE PESEND [ÇİÇEK AŞIĞI] VELİYÜDDİN EFENDİ
Öyle zannediyorum ki, Veliyüddin Efendi hat sanatı ile meşgul olurken bir yandan da heveskâr olarak lâle yetiştiriyordu. Ancak bu hevaskârlığı (amatörlüğü) kısa zamanda lâle aşıklarının dikkâtini çekmekte gecikmedi. Bu çalışması Lâle Devri’nin ünlü sadrazamı Damat İbrahim Paşa’nın dikkatini çekti ve paşa, Veliyüddin Efendi’yi himayesine aldı. Akabinde, yetiştirdiği “Nihâl-i işve” adını verdiği lâlesi herkesin sevgilisi oldu. Şair Halim Giray ise bu lâleyi şu satırlarla övüyordu.

Sahn-ı gülşende ol gül ederse cilve. Pâymâl olur elbette “Nihâl-i işve”
Halim Giray Sultan

Artık Veliyüddin Efendi baba mülkü olan Silivrikapı sur dışında bulunan arazilerinde (Bugünkü Veli Efendi Hipodromu bu ailenin mülkü idi ve Veliyüddin ismi de “Veli Efendi” olarak kısaltılarak devam etmektedir) dünyanın en nadir lâlelerini yetiştiriyor ve zamanın ünlü şairleri de onun “tohm-ı nâdir” olan lâlelerini övmede yarışıyorlardı. İşte onlardan birkaç satır.

Şükûfe-perver kimdir bu “Nahl-i dil-keş”in hâlâ Bu tohum gelmemiştir dedi ravza-ı Rızvân-ı me’va
—Şair Hâtif 
Kemâl-i hüsnü anın ehli indinde müberhendür. Çemenzâr-ı hakîkatde bu yer “İ’câz-ı gülşen”dür.
—Pertev Efend
Felek müsâit olursa gönül rûşen O mâhla ederiz her gün “Âfitâb-ı çemen”.
—Atâ

1 Solakbaşı: Yeniçeri Ocağı’nın 196 ortasından 60-61-62-63 ortalarının kumandanlarına denirdi.
2 İmad: (1552-1615) İran’ın yetiştirdiği meşhur tâ’lîk hattatıdır.

KAYNAKÇA
Şevket Rado, Türk Hattatları, Tifdruk Matbaacılık, 1983, s. 170.
Cevat Rüştü, Türk Çiçek Kültürü Üzerine Cevat Rüştü’den Bir Güldeste, haz. N. Hikmet Polat, Ötüken Yayınları, 2015.
Beşir Ayvazoğlu, Güller Kitabı, Ötüken Yayınları, 1999
Abdulkadir Altunsu, Osmanlı Şeyhülislâmları, Ayyıldız Matbaası A.Ş., 1972.
Müstakimzade Süleyman Saadeddin, Devhat ül Meşayih (Osmanlı şeyhülislâmlarının biyografileri).