Zamansız Mekân Saray-ı Hümayûn’un Çinilerinde Açan Çiçekler
Nur Yörük
Zamansız Mekân Saray-ı Hümayûn’un Çinilerinde Açan Çiçekler
Nur Yörük
https://www.zdergisi.istanbul/makale/zamansiz-mekan-saray-i-humayunun-cinilerinde-acan-cicekler-45
Topkapı Sarayı, Saray-ı Hümayûn yaşamsal ve idarî özellikleri yanı sıra önemli bir dönemin klasik tabir ettiğimiz sanatını bize sunan bir müzedir. Geçmişin en güzel izlerini takip ettiğimiz bu mekân, yeni tasarımlar için bize ilham kaynağı oluyor. Her bir nakış adeta vazifesini tamamlamış gibi ahşapta, çinide, duvarda yerini nizamla almakta, üslûplarıyla da kendi devrinin sözcülüğünü yapmaktadır.
Birçok süsleme öğesinin kullanıldığı Saray-ı Hümayûn’da, bezemelerdeki ritim senfonik bir göz seyri yaşatır. Bitkisel motifler tabiattan manzaralar getirirken, mânâ yüklü bir felsefî bakışı da gizler ve sarayın mütevazı ruhuyla birleşen süslemeleri lirik bir dokunuşla anlam bulur, gül olur, lâle olur, sümbül, şakayık, karanfil olur. Stilize edilmiş motifler elbette sebepsiz yer almaz bu tabloda. Seçilen bütün çiçekler sanatkârın zevkini, fikrini ve zikrini fısıldar. Bu içten dışa akış, nakış nakış dökülür ve sanat olur.
“Türkler, tezyînî sanatlara imzalarını atarken, modellerini gerçekçi bir bakışla tabiattan almışlar, belli başlı esas çizgileriyle koruyarak detayı atmışlar, kendi zevk ve görüşlerine göre çizmişlerdir. Stilizasyon veya üslûplaştırma adı verilen bu yolun sanat dünyasında bir dönüm noktası olduğu ve klasik motiflerin bu metotla ortaya çıktığı söylenebilir. Böylece ne tabiatın kopyasını ne de tamamen zıt düşen şekilleri görmek mümkündür. Lâkin esere bakıldığında, hem tabiatı hem de sanatkârı büyük bir zevk ve hayranlıkla seyredebiliriz.
Hataî ve rûmî gibi klasik motiflerin yanına gül, nergis, karanfil, çiçek açmış bahar dalları ilave edilmiştir. Doğadaki çiçekler süsleme sanatlarında stilize edilerek üslûplaştırılmıştır. Türk çini sanatında çiçeklerin stilize (hataî, penç vs.) edilerek kullanılması birinci devre olarak söylenir. İkinci devrede ise Avrupa sanatının etkisi ile oluşturulan natüralist çiçekler (gül, lâle, karanfil vs.) kullanılmıştır. Bitkisel süsleme içerisinde ağaç motifi diğer motiflere oranla daha büyük boyutlardadır ve kompozisyonda önemli bir yeri vardır. En çok servi ağacı motifi kullanılır. Ayrıca çam, hurma, çınar, söğüt, palmiye ve elma ağacı da motiflerde görülür. Tasarım kuralları içerisinde oluşturulan kompozisyonlarda belirli bir simetri ekseninde iç bükey ve dış bükey eğrilerle yüzey üzerinde motifler yerleştirilmiştir. Spiraller biçiminde kendi eksenleri etrafında kıvrılarak ters dönüşler ile kancalar halinde kıvrık dallara tutunmaları tasarımda ritim ilkesinin kullanıldığını göstermektedir
Şakayık, çiçekli arabesk, lotus, palmet ve bu gibi adlar altında yayınlarda adı geçen motif, hataî motifinin farklı ve hatalı isimleridir. Bunlar hatâyinin farklı devir üslûplarıyla değişik çizilmiş şekilleridir. Bu bağlamda motif aynı fakat farklı zamanlarda yapıldığından dolayı farklı isimlerde adlandırılmıştır.
Somut (stilize) yaprak ve çiçekler XVI ve XVII. yüzyılda çini sanatında gelişmiş pek çok çiçek çeşidi olan motif grubudur. Çini sanatında en çok lâle, karanfil ve gül çiçekleri olmak üzere, sümbül, menekşe sarı papatya, nergis, zambak çiğdem, haşhaş, süsen, peygamber çiçeği, küpe çiçeği, gibi çeşitli stilize edilerek kullanıldığı izlenmiştir. Ayrıca bahar çiçekli meyveli ağaçlar, serviler vardır. Çiçeklerin en ünlüsü lâledir; gül kullanım süresi ve alanı yönünden daha yaygındır. Gülü karanfil ve sümbül izler. Lâlenin Türk kültüründe ve süsleme sanatlarında özel bir yeri vardır. Türklerin lâleye olan sevgileri XVII. yüzyılda III. Sultan Ahmed zamanındaki bir döneme “Lâle Devri” adını verecek kadar önemlidir.
Natüralist üslûp XVI. yüzyılda Kanuni devrinde saraydaki nakışhanenin baş nakkaşı olan Kara Memi tarafından ortaya çıkarıldığı bilinir. Kara Memi Şahkulu’nun çırağıdır. Lâle, sümbül, gül ve karanfilden esinlenerek “Dört çiçek” üslubunu geliştirmiştir. Kendisinden önce çinilerde kullanılan tomurcuk çiçekleri toplayıp, bunları bir çimen demetinden çıkan çiçek açmış dallar olarak yeniden düzenlemiştir. Çiçekler doğal boyutlarıyla çizilerek gerçekçiliğe önem vermiştir. Kara Memi ve çıraklarının ürettiği bir diğer motif de çiçek açmış bahar ağacıdır.
Yarı stilize, yarı natüralist bir yorum içinde ele alınan bu motifler ilk olarak yazma eserlerde uygulanmış daha sonra bütün süsleme alanlarının ana teması olmuştur. Özellikle çinide bu üslûbun bütün unsurlarının çok çeşitli ve bol olarak kullanıldığı görülmektedir. Tabiatta olduğundan daha değişik çizilmelerine rağmen kökenleri oldukça bellidir. Bilhassa XVII. yüzyılda çok rastlanan ve Avrupa tesiriyle resmedilerek, tabiattaki şekliyle süsleme sanatımıza giren çiçekler de vardır. Eski tabiriyle şükûfe denilen bu çiçekler, stilize edilmedikleri için klasik tarzın dışında kalarak, teknik bakımdan resim sanatının ürünleri sayılabilir. Hattâ bu sanatkârlar, sanat tarihimizde çiçek ressamları olarak anılmaktadır.”1
Klasik dönemde üslûplaştırılan bitkisel motiflerin daha sonra tamamen doğadaki görünümleriyle resmedilmiş olması ve bu dönemde de bilimsel, belgeleyici bir bakışla çizilmesi sanatımızın güçlü yönünü vurgulayan stilizasyonu daha da kuvvetlendirmektedir. Sanatçı vâkıf olduğu gerçeği hayal dünyasının coşkusuyla yeniden tasarlamaktadır. Bilineni bilinmez kılarak aynıyı ortadan kaldırmaktadır. Özden, gerçekten yola çıkarak taklide değil, anlam yüklediği farklı bir gerçekliğe ulaşmaktadır.
İşte öz olandan hareketle, “Zamansız Mekân: Saray-ı Hümayûn” sergimizin proje çalışmasında, Topkapı Sarayı tezyînatında kullanılan stilize veya yarı stilize çiçeklerin prototiplerini çizerek bilimsel bir yaklaşımla tasarımlar yapılması düşünülmüştür. Tasarladığım bu proje, Hülya Korkmaz ve Pınar Yılmaz hocalarımızın önderliğinde öğrencilerimizin ince ve detaylı çalışmalarıyla şekillenmiştir.
Her bir nakış adeta vazifesini tamamlamış gibi ahşapta, çinide, duvarda yerini nizamla almakta, üslûplarıyla da kendi devrinin sözcülüğünü yapmaktadır.
Bu fikir doğrultusunda çiçekler hem stilize edilmiş haliyle hem de doğadaki gerçekliğiyle resmedilmiştir. Seçilen stilize motiflerin kökenlerinin araştırıldığı bir ön hazırlıktan sonra, bilimsel çizimleri yapılmış ve birbiriyle uyumlu bir kompozisyon çerçevesinde eserlerin tasarım aşamasına geçilmiştir. Amaç, geleneksel sanatlarımızdaki stilize bitki motiflerinin anatomik menşeini vurgulayarak soyut ve somut gerçekliği bir arada buluşturmaktır. Burada gerçekliğe bakışı gösterirken mahir bir sanatı da görmek mümkündür. Gerçeğin anlamlı tezahürü olan stilize motifleri, içerdiği anlam bakımından da ele alıp doğru yorumlar yapılarak, geleneği izleyen yeni varyasyonlar tasarlanabilir. Saray-ı Hümayûn’un sadeliğini hatırlatan bu üslûplaştırma, aslında sanata soyutun dinginliğini getirirken muhtevasına ise dinamik bir ritim getirmektedir. Lâle, gül, sümbül, nergis, karanfil, şakayık çiçekleri tabiattaki gerçek varlıklarından sıyrılıp sanatçının inanç değerlerinde tecrid edilmiş ve lâmekân bir sonsuzlukta, görünmeyene doğru yolculuğa başlamıştır. Başka bir deyişle zamansızlık içinde fâni olandan bâkî olan bir saflığa ulaşmıştır.
İlham için bir varlığa gerek duyulduğunu düşünürsek tabiat sanatkârlar için bitmez bir hazinedir. Bu fikrin ışığında Topkapı Sarayı projemizde yer alan bilimsel bitki çizimi branşı, mücerretleşmiş nebâtâtın her bakanın gördüğü sûreti ile sanatkârın gördüğü sîretini yekvücutta izleyiciye sunmuştur.
Stilize edilmiş motifler elbette sebepsiz yer almaz bu tabloda.
Bütün çiçekler sanatkârın zevkini, fikrini ve zikrini fısıldar.
Bu içten dışa akış, nakış nakış dökülür ve sanat olur.
1 Dr. İnci A. Birol - Prof. Dr. Çiçek Derman, Türk Tezyînî Sanatlarda Motifler, 2011.