Z Dergi Mobil Uygulamasını
ÜCRETSİZ HEMEN İNDİRİN!

Mobil Websitesine Devam Et >>

Çocuksu
Mürsel Sönmez

Yazı Boyutu: a a a
Okuma Modu

Çocuksu
Mürsel Sönmez

https://www.zdergisi.istanbul/makale/cocuksu-148

Su için, “madde ile mânâ arasında bir berzahtır” desek yeridir. Görünürdeki varlığı görünmezliğe dönüşebilen, yerde iken göğe ağabilen su; bu hâlleriyle de düşünsel ve imgesel çağrışımlar mâdenidir. Sudan yola çıkarak, sudan bahâneler bularak, suya sabuna dokunarak varlık ve ötesinde göz kamaştıran nice gezintilere çıkılabilir. Suyun tam anlamıyla “hayâtiyeti”ne dâir çok şey söylenebilir, çünkü bu hamur çok su götürür.

Su yolundan yürürken hayatların ve hayâtımızın tam ortasından geçmiş oluruz.Hayâtı verenin maddî hayâta bahâne kıldığı su, varlığından geçip başka varlıklarda hayâta dönüşme ustasıdır. Varlığı varlığa fedâdır suyun, çünkü var oluş kumaşı üzerindeki merkez hat ondan geçmektedir. Büyük evrensel âhengin düğüm noktalarındandır. “Suya yazı yazmak” kudretine sâhip olanın hârikasıdır. Yoldan yola hayalden hayâle “başını vurup gezer âvâre su.” Varlığın anlam dünyâsının da ortasından geçer, kâh çağıldayarak kâh su/skun.

“Bir çocuk boyuna bir suyu söylerdi. Mâvi.”diyor C. Süreya. Su ise renkten renge, cenkten cenge girer ve hep şunu söyler: Yaşatarak yaşamaya doğru ak, yaşayarak hayâtı yaşat! Suyun seyyah hâllerinin çeşme serencâmı da, biteviye akmak ve tüm canlılara can katmaktır. “Çeşme-i âb-ı hayat”, otu dikeni, insanı hayvanı ayırt etmeksizin suvarır. Hiçbir ayırım gözetmeksizin varlığı süresince hep bunu yapar. Canlılar arasında ayırım gözetmediği gibi, insanlar arasında da ayırım gözetmez, ırk, dil, din, sosyal statü vb hiçbir şey onun hayat taşıyıcılığı görevini engelleyemez. Suyun bu huyuna vurgu yapan Fethi Gemuhluoğlu, “Çeşme ahlâkı ile ahlâklanınız.” der. Çünkü suyun huyu budur; ayırmaz, kayırmaz. Çeşmeler birer “verme anıtı”dır.

Su için, “madde ile mânâ arasında bir berzahtır” desek yeridir.

İnsânî duygular bakımından gittikçe kuraklaşan, çölleşen günümüz insanının, sudan; suyun seslendiği çeşmelerden dinlemesi gereken, çağıltılarca söz ve hikmet var. Benmerkezciliğe karşı diğergâmlığı, bireyci yaşama sevincine karşı herkes için yaşatma ve yaşama sevincini, parçadan bütüne doğru akma bilgeliğini coşa çağlaya söyler. “Ateşten kızaran bir gül arar da/ Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi” derken yangınlarımıza yetişen çeşmeleri ne güzel de anlatır. “Büyüdüm; çeşmeler aktı yanımda.” der, Nuri Pakdil. Gönül de gönül olunca çeşmeler akar yanında. Sonra, dünyâya ve içindekilere bir başka “âb-ı hayat” olan sevgiyle bakmaya başlar. Sular nasıl ulaştıkları yerlere hayat taşırsa, suların imlediği sevgi, sevginin çeşmesi olan kalp de aynı şeyi yapmaya başlar. Her merhabâsından bir gül açar, her cümlesinden bir esenlik bildirisi çıkar.

“Suyun sesinden anlayanlar” evrendeki büyük âhengin insanlar arasında da geçerli ve yürürlükte olmasının ne denli önemli olduğunu bilirler. Yaşama hakkına saygı da, oluşa olumlu katkı da, zâten zor olan hayâtı olumlama da suyun sesinden anlayanlarca gerçekten anlaşılabilir. İnsanın hayat içinde karşılaştığı zorluklardaki sızlanmaları ile suyun çağıltısı nasıl benzeştirilebilirse hakîkat arayışı da aynı şekilde düşünülebilir.

Su aynadır, doğası saf ve durudur çünkü. Bize doğruyu gösterir ve söyler, öyle de yapmamızı öğütler. Gerçekliğimizin üstünde bir varlık, olduğumuzdan çok bir değer peşinde koşmaktan alıkoyar bizi. Yangınları, yangınlarımızı söndürür su. Varlık çölünde bir vâha açmak için nice sarp yollar aşar. Eksiğimizi tamamlamamız, yanlışımızı düzeltmemiz için, bizi bize gösterir, olmadığı zaman olmayacağımız çocuk su.

İnsanın geldiği bu “yabancı” yere alışması ve nerede olup nereye varacağına dâir soruları da suyun akışına benzer bir “mâcerâ”(olup biten şey, serüven)dır. Denizi arayan ırmak, hakîkati arayan insan, aynı serüvende buluşurlar ve bulduklarında ise sükûta gark olurlar. “Cûylar kim erdiler deryâya hâmuş oldular.”